"En üstün aklın sahibi1 olan salih kulun söylediği şu sözü söylemelisin: “Eğer onlara azap edersen, ne diyeyim onlar Sen’in kulların. Eğer onları bağışlayacak olursan, yine ne diyeyim, şüphesiz ki Sen, Azîz (izzet ve ululuk sahibi, her işte üstün ve mutlak galip)sin; Hakîm (her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunan) sın.”2 (Mâide, 118)3 Burada, peygamberin edebine bakmalısın. Bu edep nerede, kendisine nispet edilen oğulluk bağı nerede! Câhillerden olmaktan Allah'a sığınırım. Öyle olursam aynı zamanda yalancılardan olurum. Hz. Îsâ, Allah'ın rûhu, kelimesi, O'nun rûhunun4 üflemesi ve bir kulunun5 oğluydu. Onunla Rabbi arasında sadece genel bağ vardı ki o bağ mahlûkat arasından seçkinlere mahsûs olan -başka bir ilâve olmaksızın- takva bağıydı."6
Başlıkta, Hazret-i İsâ Efendimizin yaratılışını mûcize olarak dile getirdiğim için, bununla ilgili daha aydınlık bir bakış açısını, Bediüzzaman Hazretleri'nin bir sözünden yola çıkarak paylaşmak istiyorum. Aslında Allâh-u Teâlâ'nın yarattığı ve mûcize olmayan bir tek nesne yoktur. Zîrâ Allâh-u Teâlâ o nesneyi yoktan vâr etti. Bu cansız bir taş parçası olsun veyâ mahlûkatın en üstünlerinden birisi olan Hz. İsâ ala nebiyyinâ ve aleyhisselam olsun, hepsi birer mûcize değil mi! Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Mesnevî-i Nûriye'de, bu husus hakkında şöyle bir fikir beyân ediyor:
"İnsanların arza ait malûmat ve müsellemat-ı bedihiyatları ülfete mebnîdir. Ülfet ise, cehl-i mürekkeb üstüne serilmiş bir perdedir. Hakikate bakılırsa zannettikleri ilim, cehildir. Bu sırra binaendir ki, Kur'an âyetleriyle insanların nazarını melufatları olan şeylere çeviriyor. Âyetler, necimler gibi ülfet perdesini deler atar. İnsanın kulağından tutar, başını eğdirir. O ülfetin altındaki havarik-ul âdât mu'cizeleri o âdiyat içerisinde gösterir."7
İşte, zamanla Allâh'ın yarattığı hayattaki âhenge alıştığımız için, o âhengin parçası olan bütün yaratmalar bize bir süre sonra mûcize değil de âdiyattanmış gibi görünüyor. Bu yüzden sadece Hazret-i İsa'nın annesinin rahminde, bir babaya gerek olmadan doğmasını mûcize olarak addediyoruz. Halbuki Allâh'ın yarattığı herşey mûcizedir. Molekülleri bir araya getirip, bir annenin rahminde şekillendirdiği ve rûh bağışladığı her canlı yavrusu büyük mûcizedir.
Dipnotlar
1) "En
üstün aklın sahibi" tâbiri, akla ilk önce Peygamber Efendimiz Hazret-i
Muhammed'i aleyhissalâtu vesselâm getiriyor. Ancak, Bakara sûresinin 285. âyetinin bir kısmında Allâh-u
Teâlâ şöyle buyuruyor; لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ meâlen, "O'nun elçilerinden hiç birini diğerinden ayırt etmeyiz"
Bütün resûllerin akılları küllî akılda eriyip küllî akıl ile bütünleştiği için
her biri en üstün aklın sâhibidir.
2) Bu âyet-i
kerimede Allah-u Teala, Hz. İsa'nın bir sözünü zikretmektedir. Mâide sûresinin
116,117 ve 118 no.lu âyetlerini birlikte okumak gerekir.
3) Ali Ünal meâli.
4) Hz. Cebrâil (Rûhu'l-Kudüs, Kutsal Ruh)
5) Kadınların efendisi Hz. Meryem bin İmran
6) Fütûhât-ı Mekkiyye, c. 18, s. 29
7) Bediüzzaman
Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, "Şemme", s. 182
Bibliyografya
♦ Muhyiddin ibn-i Arabî, Fütûhât-ı Mekkiyye, çev. Ekrem
Demirli, c. 18; Litera Yayıncılık; İstanbul-2012, ISBN 978-975-6329-84-9
♦ Bediüzzaman
Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, Mütercim: Abdülmecid Nursî, Şahdamar
Yayınları, İstanbul:2013, ISBN 978-975-9090-84-5
(Bu notun sonrasını okumak için tıklayınız: Hz. İsa Notları - 3)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder