28 Eylül 2017 Perşembe

Borçlar Hukuku Notları - 2

(Bu notun öncesini okumak için tıklayınız: Borçlar Hukuku Notları - 1) 

Borçlu

Borçlu, borç ilişkisinde edimin ifasını talep hakkı kendisine yöneltildiği için pasif taraftır. Edimi ifayla yükümlüdür. Borçlu, birden fazla kişiden oluşabilir. Borçlunun birden fazla kişiden oluştuğu durumlarda, borçluluk iki şekilde olabilir:

Kısmi Borçluluk: Her bir borçlu borcun bir kısmından sorumludur.

Müteselsil Borçluluk: Her bir borçlu borcun tamamından sorumludur. TBK m. 162,


"Birden çok borçludan her biri, alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olmayı kabul ettiğini bildirirse, müteselsil borçluluk doğar. 
Böyle bir bildirim yoksa, müteselsil borçluluk ancak kanunda öngörülen hâllerde doğar."

Bir borç ilişkisinde mutlaka bir alacaklı taraf olduğu gibi, bir de borçlu taraf vardır. Ancak, bundan, borçlu tarafından aynı zamanda alacaklı taraf olmayacağı sonucu çıkarılmamalıdır. Tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde bir taraf hem alacaklı hem borçlu, diğer taraf hem borçlu hem alacaklı olur. Örneğin, satım sözleşmesi. Bu sözleşmede, satıcı alıcıdan satım bedelini talep etme hakkına sahip olduğu için alacaklıdır, fakat aynı zamanda satım konusu malın mülkiyetini alıcıya devretme borcu altına girdiği için borçludur. Aynı sözleşmede alıcı, satım konusu malın mülkiyetinin kendisine devrini isteme hakkına sahip olduğu için alacaklıdır, fakat aynı zamanda satım konusu malın bedelini alacaklıya ödemekle yükümlü olduğu için borçludur.

Tek tarafa borç yükleyen sözleşmelere örnek olarak ise bağış gösterilebilir.

Borçlu taraf zaman içinde değişebilir. Bu ya hukuksal işlemle ya da kanunda dolayı gerçekleşir. Hukuksal işlemle borçlu tarafın değişmesine örnek olarak, borcun üstlenilmesi (TBK 195), borca katılma (TBK 201), sözleşmeye katılma (TBK 206) gösterilebilir. Kanunda dolayı borçlu tarafın değişmesine örnek olarak, miras (TBK 43, 83, 513), malvarlığı veya işletmenin devri (TBK 202) gösterilebilir.


Borçlu Tarafın Hukuksal İşlemle Değişimi

Borçlu tarafın iradeye dayalı, yani hukuksal işlemle değişimi üç durumda karşımıza çıkar:

Borcun Üstlenilmesi: TBK m. 195'te düzenlenmiştir:


"Borçlu ile iç üstlenme sözleşmesi yapan kişi, borcu bizzat ifa ederek veya alacaklının rızasıyla borcu üstlenerek, borçluyu borcundan kurtarma yükümlülüğü altına girmiş olur.  
Borçlu, iç üstlenme sözleşmesinden doğan borçlarını ifa etmedikçe, diğer taraftan yükümlülüğünü yerine getirmesini isteyemez.
Borçlu, borcundan kurtarılmamışsa, diğer taraftan güvence isteyebilir."

Burada alacaklı ile yapılan bir anlaşma sonucu, borçlunun aradan çıkıp yerine başkasının borcu üstlendiğini görürüz. Örneğin A'ya bir inşaat yapmayı üstlenen B, değişen koşullar nedeniyle bu inşaatı kendisinin yerine yapabilecek C'yi öneriyor. A da bunu kabul ediyor. Böylece borçlu B'nin yerini C alıyor. 

Borca Katılma: TBK m. 201'de düzenlenmiştir,

"Borca katılma, mevcut bir borca borçlunun yanında yer almak üzere, katılan ile alacaklı arasında yapılan ve katılanın, borçlu ile birlikte borçtan sorumlu olması sonucunu doğuran bir sözleşmedir.
          Borca katılan ile borçlu, alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olurlar."

Sözleşmeye Katılma: TBK 206'da düzenlenmiştir, 


"Sözleşmeye katılma, mevcut bir sözleşmeye taraflardan birinin yanında yer almak üzere, katılan ile bu sözleşmenin tarafları arasında yapılan ve katılanın, yanında yer aldığı tarafla birlikte, onun hak ve borçlarına sahip olması sonucunu doğuran bir anlaşmadır.
Anlaşmada aksi kararlaştırılmamışsa, sözleşmeye katılan ile yanında yer aldığı taraf, sözleşmenin diğer tarafına karşı müteselsilen alacaklı ve borçlu olurlar.
Sözleşmeye katılmanın geçerliliği, katılma konusu sözleşmenin şekline bağlıdır."

Borçlu Tarafın Kanundan Dolayı Değişimi

Borçlu tarafın kanunda dolayı değişmesi iki durumda karşımıza çıkmaktadır. Birinci durum mirastır. MK 599'a göre ölenin borçları, mirası reddetmemiş mirasçılara intikal eder. Mirası reddetmemiş mirasçı, ileriki bir zamanda miras bırakandan kendisine aktiften çok pasif kaldığını öğrenmesi durumunda (borçlarının alacaklarından fazla olduğunu öğrendiğinde), mirası reddedemez. MK 599,
"Mirasçılar, mirasbırakanın ölümü ile mirası bir bütün olarak, kanun gereğince kazanırlar.
Kanunda öngörülen ayrık durumlar saklı kalmak üzere mirasçılar, mirasbırakanın aynî haklarını, alacaklarını, diğer malvarlığı haklarını, taşınır ve taşınmazlar üzerindeki zilyetliklerini doğrudan doğruya kazanırlar ve mirasbırakanın borçlarından kişisel olarak sorumlu olurlar.
Atanmış mirasçılar da mirası, mirasbırakanın ölümü ile kazanırlar. Yasal mirasçılar, atanmış mirasçılara düşen mirası onlara zilyetlik hükümleri uyarınca teslim etmekle yükümlüdürler."
Bu durumun istisnası şudur, şahsen ifası gereken bir edim söz konusuysa ölüm borcu sonlandırır. TBK m. 83'e göre "borcun bizzat borçlu tarafından ifa edilmesinde alacaklının menfaati bulunmadıkça, borçlu borcunu şahsen ifa etmekle yükümlü değildir" denmektedir. Örneğin Doktor A ile Hasta B, ameliyat konusunda anlaştılar ve B parayı peşin verdi. Sonra A, ameliyatı gerçekleştiremeden öldü. Bu durumda B, A'nın mirasçısından ameliyatı gerçekleştirmesini talep edemez. Çünkü burada şahsen ifası gereken bir edim söz konusudur. 

Borçlu tarafın kanundan dolayı değişmesinde ikinci durumu, malvarlığı veya işletmenin devri oluşturur. TBK 202'de düzenlenmektedir, 
"Bir malvarlığını veya bir işletmeyi aktif ve pasifleri ile birlikte devralan, bunu alacaklılara bildirdiği veya ticari işletmeler için Ticaret Sicili Gazetesinde, diğerleri için Türkiye genelinde dağıtımı yapılan gazetelerden birinde yayımlanacak ilanla duyurduğu tarihten başlayarak, onlara karşı malvarlığındaki veya işletmedeki borçlardan sorumlu olur. 
Bununla birlikte, iki yıl süreyle önceki borçlu da devralanla birlikte müteselsil borçlu olarak sorumlu kalır. Bu süre, muaccel borçlar için, bildirme veya duyuru tarihinden; daha sonra muaccel olacak borçlar için ise, muacceliyet tarihinden işlemeye başlar. 
Borçların bu yoldan üstlenilmesinin sonuçları, dış üstlenme sözleşmesinden doğan sonuçlarla özdeştir.  
Bildirme veya ilanla duyurma yükümlülüğü devralan tarafından yerine getirilmedikçe, ikinci fıkrada öngörülen iki yıllık süre işlemeye başlamaz."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder